Saç Dedektifi Marie Claire Röportajı
Gür ve Doğal Saçların Sırrı
Saçlarımızı Sandığımız Kadar İyi
Tanıyor Muyuz?
Saçlar Dökülmeye Başladığında Onları Durdurmak ve
Dökülen Saçları Geri Getirmek Mümkün Mü?
Trikoloji ve Saç Sorunları Uzmanı Victoria Ishkhanova
Tüm Bu Soruların Yanıtlarını ve Daha Fazlasını Anlatıyor.
Bütün bu soruları ve daha çok enteresan bilgileri sizinle paylaşmak istiyorum. Saç Dedektifi olarak sadece saçın köküne inmeyi değil, saçlarınızın sağlığına kavuşması için geniş kapsamlı araştırmalar yapıyoruz. Birçok kadın “Saçın kökü nasılsa bende, istediğim gibi saçlarımı kestiririm, boyatırım, şekil değiştirmek için fönler, maşalar ve permalar yaptırırım, nasılsa uzar” diyor. Kısmen de haklılar… Saç kökleri gerçekten cildimizin altında yaşar, büyür, beslenir ve yeni saçlarımızı hep üretir. Buraya kadar gerçekten doğru. Sorun, saç köklerimiz yeterince besin ve yeni saçları büyütecek kadar enerji alamamaya başladığı zamanlarda başlıyor. Dışarıdan uygulanan şiddetli kimyasal işlemlerin yarattığı zararlardan dolayı kaliteli saç üretememeye başlıyor. O zaman işte ‘’Kökü sizde ama ona iyi baktığınız sürece’’ gerçeği ile karşı karşıya kalıyoruz. Git gide zayıflayan saç kökleri hem dıştan hem içten gelen ataklara karşılık verememeye başlıyor. Öncelikle saçlar cılızlaşmaya başlıyor, hacmini kaybediyor. Seyrekleşme ve matlaşma meydana geliyor. Bu süreçleri iyi yönetemezsek, ne yazık ki saç dökülmesi gibi çok kalıcı hasarlar meydana gelebiliyor.
Onları daha iyi tanımanız için, öncelikle saçların nasıl büyüdüğünü anlatmak istiyorum. Saçlar şaheser bir döngüye sahiptir. Saçın doğduğu ve büyüdüğü döneme Anagen Fazı denir. Saçlar, ayda yaklaşık bir santimetre hız ile uzamaya başlıyor ve bu uzama iki ile altı yıl kadar sürebiliyor. Dolayısıyla eğer saçlarımızı kestirmezsek, uzunluğu yaklaşık 90- 100 santimetreye ulaşabilir. Saçlar çok çalıştıktan sonra biraz da dinlenmeye ihtiyaç duyuyor. Böylece Katagen Fazı başlıyor ve bu aşamada saçların uzaması duruyor. Yeni bir faza geçiş için hazırlıklar başlıyor. Birkaç gün sürdükten sonra bu faz bitiyor ve Dinlenme Fazı başlıyor. Saç köklerinin yorgun olduğu faz ise Telogen. Telogen fazında saçlar en uzun olduğu bir dönemde geçiş yapıyor. Saç folikülleri için sağlam bir tutunma dönemi başlıyor. Saç folikülleri birkaç hafta ile birkaç ay ara ile dinlenirken, tekrar büyüme sinyalini bekliyor. Bu büyüme sinyali geldiğinde, son faz olan Exogen (saçlar yavaş yavaş folikülden ayrılıyor) başlıyor. Kendisi ise bu arada yeniden büyüme fazına olan Anagen fazına giriyor. Saçlarımız dopdolu duruyor ve fazla saçları görmediğimiz müddetçe üretim bize hiçbir şekilde sorunlarını yansıtmıyor. Normal bir saç dökülmesi 100 -150 saç teli arasında kabul ediliyor. Bu ancaksayıldığında anlaşılabilecek bir miktardır ama gerçek hayatta sayması oldukça zordur. Çünkü uyurken, tararken, yıkanırken saçlarımız dökülüyor ve bu süreç hep devam ediyor. Ancak çok radikal miktarlarda saçlarınızı yastığınızda, tarağınızda veya ellerinizde fark etmeye başlıyorsanız bilin ki sorun başlamıştır ve çok ciddi olabilir. Çünkü saçlar kolay kolay dökülmez.
Normalin dışında dökülmesini sağlamak için vücudumuzda dengesizliklerin başlamış olması gerekiyor. Peki, ne gibi dengesizlikler? Mesela hamilelik sonrasında kadınlar şiddetli saç dökülmesini yaşıyor. Bu da belki de tek normal olarak kabul edilebilen bir saç dökülmesidir. Çünkü hamilelik esnasında kadın vücudunda hormonların seviyesi yükseliyor.
Dolayısıyla Anagen Fazı (saç büyüme fazı) her zamankinden daha uzun sürüyor. Saç dökülme fazı erteleniyor ve saçlar daha da gür ve daha da sağlıklı olmaya başlıyor. Doğumdan sonra ise, hormon seviyesi normale dönüyor ve ertelenmiş olan Dinlenme Fazı o zaman başlıyor. Bu yüzden her zamankinden çok fazla saç dökülmeye başlıyor. İyi haber şu ki, bu dökülme başladığında yeni saçlar çoktan çıkmaya başlamış oluyor. Normalin dışında olan saç dökülmesi başka faktörlerden tetiklenebiliyor; aşırı stres gibi. Örneğin, narkoz ile yapılan ameliyatlar, ciddi travmalar, boşanma, acı haberler, iş kaybı ya da kanser tedavisi esnasında, kemoterapi sonucunda dökülen saçlar...
Kemoterapi esnasında hastalar çok ciddi toksin içeren ilaçları alıyor. Bu toksinler ise bütün hızlı büyüyen hücreleri (ister kanserli olsun ister sağlıklı) öldürüyor. Sorun şu ki, yıllar boyunca çoğu saç folikülü Anagen fazında kalıyor. Kemoterapi sürecinde aslında Telogen fazına geçebilse, çok ciddi saç dökülme sorunları önlenebilirdi. Ancak bilim adamları bunu henüz nasıl yapacaklarını bulamadı. Sonuç olarak, vücutta olan bütün süreçler ve dengesizlikler aslında saç dökülmesine sebebiyet verebilir. Saç folikülleri derinin içinde olup, hormonlardan ve diğer kimyasal maddelerin bulunduğu bir kokteylin içinde yaşıyorlar. Bazı besin maddeleri kan, bazıları ise yan hücreler üretebiliyor. Hormonlar kana endokrin sistemden geliyor. Endokrin sistemini oluşturan ise hipofiz, böbreküstü bezleri, tiroit bezleri ve doğurganlık organları… Bütün bu organlar saç büyüme performansını etkileyecek hormonları üretiyor. Bu hormonların esas önemini onlar eksildiğinde anlıyoruz. Mesela tiroit bezlerinin hormonları yetersiz oldukları zaman kişi çok hâlsiz oluyor, bazen akıl sağlığı bile etkilenmiş olabiliyor. Depresyon vb. süreçler başlayabiliyor. Aynı zamanda saçlar kırılmaya ve dökülmeye başlıyor.
Ben bütün danışanlarımla görüşürken, saçlarımızın büyüme döngüsünü ve vücudun içinde olan bu muhteşem dengeleri bir fabrika ile kıyaslamayı seviyorum. Çünkü gerçekten inanılmaz dengeler içinde yaşıyoruz. Sıcakladığımızda terliyor, hastalandığımızda ateşimiz yükselip mikroplarla savaşmaya çalışıyor, karaciğerimiz kanımızı temizliyor, kalbimiz kanı pompalıyor. Hiçbir organ, “Ben bugün işe gelmeyeyim” demiyor. Hepsi muhteşem bir ekibin parçası olarak çalışıyor. Her organın bir fonksiyonu, bir görevi var. Tek başına üstlendikleri bu görevlerle beraber aynı zamanda bir ekip olarak, bütün bir vücut olarak bizi hayatta tutuyor bu içimizdeki fabrika. Peki, biz ne yapıyoruz bu fabrika için? Doğru hammaddelere (besinlere) ihtiyaç var. Su, doğalgaz, elektrik, hepsi kesintisiz tedarik edilmeli ki, fabrikamız çalışsın. Aksi hâlde içimizde çalışanlar greve girecek ve bazı fonksiyonları yavaşlatmaya başlayacaklar. Bazılarını ise tamamen devre dışı bırakacaklar… Saçlarımız gibi… Ne yazık ki, vücudumuz saçlarımızı bir organ olarak tam kabul etmiyor. Varken iyi, ama vücut strese girmeye başladığı zaman ilk önce ‘gereksiz’ olarak gördüğü bölümleri kapatmaya başlıyor. Biz ne yazık ki saçlarımızı kaybetmeye başlıyoruz.
Saçlarının yüzde 30-40’ını kaybettikten sonra bir insan ancak bir sorunun var olduğunu görüyor. Bu süreçler çok can yakıcı oluyor. Çünkü nelerin olduğunu tespit edene kadar saç dökülmesi daha da artmış oluyor. Saç kaybı üzüntüsü ile beraberinde gelen ekstra bir stres kısır döngü gibi, daha da çok saçların dökülmesine sebebiyet veriyor. Çözümü tabii ki var. Saçlar ciddi bir ilgi ve bilgi gerektirir. Çoğu zaman takipçilerim soruyor “Şu yağları karıştırıp saçlarıma, saç diplerime sürüyorum iyi gelir mi?” ya da “Saçlarımı kazıtsam daha gür çıkar mı?” diye. Ancak sizi uyarmak istiyorum, ne olursun, uzmana danışmadan bu tarz işlere kalkışmayın. Yanlış ürün veya bilinçsizce yapılan bir uygulama çok daha büyük ve ciddi sorunlara yol açabilir. Ben 20 yıldır saç sektöründe faaliyet gösteriyorum. Hem saçkayıpları hem de saç yerleştirme (medikal saç uygulaması) konularında hem ABD hem de Avrupa’da eğitimler aldım. Saç konusunda çok ciddi bilgilere sahibim. Aynı zamanda bir trikologum ve trikoloji bilimi olarak saç ve saçlı deri ile bilgilerimi size aktarmak istiyorum.
Bugün saçlarınız dökülüyorsa, öncelikle size Saç Check-Up’ı; yani trikolojik saç analizi yapıyoruz. Saçlarınızın neden döküldüğünü tespit ediyoruz. Herkesin saç dökülme hikâyesi farklı, sebepleri de farklı. Her kişinin durumu ayrı bir şekilde incelenmeli. Holistik yaklaşmak çok önemli. Yukarıda buyüzden saçlarımızın döngülerini ve dökülme sebeplerini anlattım. Hormonlarda dengesizlik varsa,sarımsak sürmenin bir anlamı yok. Stres kaynaklı bir saç dökülme sorunu yaşanıyorsa, şampuan arayışı içine girmenin bir faydası olmayacaktır… Her şey içimizde, sorunları da çözümleri de içimizde aramalıyız. Ben ise, saç kökleri ile uğraşıyorum. Analiz yaptığımızda, saç köklerinin yaşayıp yaşamadıklarına bakıyorum. Anagen ve Telogen fazları benim için çok önemli. Çünkü eğer, saç kökleri hâlâ yaşıyorsa ama uzama durduysa, yani saçlar Dinlenme fazına girdiyse, trikolojik terapileri uygulayarak saçları tekrardan Anagen fazına getirme şansımız çok yüksek.
Bu yüzden hep söylüyorum, yeter ki saç kökü olsun, ne kadar ince ve güçsüz olursa olsun, yaşıyor olması çok önemli. Uygulamış olduğum terapiler İtalya’da Cesare Ragazzi Laboratories tarafından üretildi. Birçok üniversite tarafından desteklendi. Bologna Üniversitesi’nin en büyük destekçilerden olduğunu söyleyebilirim. Aynı zamanda Roma Üniversitesi, Ferrara Üniversitesi, Milano Üniversitesi de öyle... Çok bilimsel bir şekilde hazırlanan bu trikolojik saç terapileri ile beraber aynı zamanda FDA onaylı olan lazer terapileri de uyguluyoruz. Saçların daha güçlü, köklerin daha sağlıklı olması ve daha iyi saçları üretmesi için çalışıyor. Peki, ya kişinin saç sorunu daha da ciddi ve saç kökleri artık yaşamıyorsa? Bu durumda saçlarına kavuşma şansı yok mu?
Trikolojik terapilerin yani sıra, medikal saç uygulamasını da yapıyoruz. Medikal saç uygulaması burada ikiye ayrılıyor. Çünkü kemoterapi süreçlerinde çok hassas ciltler ve hassas durumlar için çok özel medikal saç uygulaması yapıyoruz. Aynı zamanda ise kişinin saçlı bölgesine uygulanabilecek saçlar da mevcut. Kendi kullanmış olduğum bir sistemi anlatmak istiyorum; saçlarım var ama onları daha da çok yoğunlaştırmak istiyordum. Uzatmak istediğim için İtalya’da Cesare Ragazzi firması tarafından üretilen CNC XT medikal kaynak uygulamasını yaptırdım. Bu kaynağın diğer kaynak sistemlerine farkı nedir
En önemlisi kendi saçlarınıza zarar vermiyor ve hareket özgürlüğünüz artıyor. İstediğiniz gibi saçlarınızı toplayıp, şekil verebilirsiniz. Bugüne kadar bilinen tüm kaynak sistemlerin aksine en konforlu ve en sağlıklı bir saç sistemidir. Kişiye özel tasarlanıyor ve İtalya’da üretiliyor. 20 yıldır saç sektöründeyim ve yıllardır da kaynak saç üretimini yapıyorum. Bu kaynağın ayrı bir faydası da şu, kendi saçlarım gayet iyi ve sağlıklı, hiçbir saç dökülme sorunu yaşamıyorum. Yine de saçlı deriye uygulanan bu kaynak saçıma hiçbir zarar vermiyor. Bazı kadınların saçları seyrek olabilir, özellikle tepe bölgesinde seyrekleşme mümkün değil başka kaynaklar tarafından kamufle edilemiyor. CNC XT burada da çok başarılı oluyor. İstenilen bölgeye çok rahat bir şekilde uygulanabiliyor. Tıbbi cihaz statüsünde olan dünyada tek kaynak sistemidir. Bu yüzden saçlara zarar vermiyor. Ben üç yıldır kullanıyorum. CNC XT’nin mucidi de benim. Bu kaynağın sadece tepe bölgesinde değil, yanlarda da kullanabileceğini ben icat ettim ve İtalya’ya gidip İtalyanlara sundum. Onlar da bütün dünya distribütörlerine öğretmemi istediler. O gün bugündür İtalya’da CNC XT siparişleri Victoria’nın tasarımı olarak veriliyor. Saçlarınız için gerçekten hangi aşamada olursanız olun, çözümü var. Kendi saçlarınızın zarar görmesini istemiyoruz. Mümkün olduğu sürece kendi doğal saçlarınıza kavuşmanızı istiyoruz. Bu yüzden erken teşhis ve doğru tespitler çok önemli. Saç Check Up’ı yaparak saçlarınızı kurtarın.
Comments